Ana içeriğe atla

FATİH SULTAN MEHMET HEDEFLER SINAVLAR VE DAHASI…


Bu yazıya saçma sapan bir başlık atmışsın diyerek girdiğinizi biliyorum. Gerçekten ilk bakışta pek bir alaka kurulmuyor Fatih ve YKS arasında ama Sultan Fatihi okudukça onun hayatında günümüz gençlerine dair pek çok örneklik olduğunu ve sürekli olarak şikâyet ettiğimiz sınavların da kilit noktasını Fatih Sultan Mehmet’in yakaladığını fark ettim. Bu sınavın ne olduğu hiç de önemli değil okul da hoca puan vermez diye son gün itinayla kopya hazırladığımız yazılılar da olabilir, lise sona geçince gelecek kaygılarımızı son raddeye taşıdığını zannettiğimiz YKS de olabilir ailemizin sırtını devlete daya memur ol ithamlarına karşın girmeye karar verdiğimiz KPSS ya da diğer sınavlar da bu gruba dâhil olabilir. Peki, nedir bu Fatihin ve tarihteki büyük şahsiyetlerin yıllar yıllar önce anahtarını bulduğu kilit noktası yani gençliği kaygılarından streslerinden kurtarıp hedefine yöneltecek olan büyük sır. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz. Hiç sanmıyorum…
 Bugün günlerden 29 Mayıs malum İstanbul’un Fethinin yıldönümü bu sene biraz buruk olsak da her sene çeşitli yerlerde çalgılarla mehterlerle kutlanan, tarihçilerimizi televizyon ekranlarında toplayan instagram storylerinde Fatih’in resminin paylaşıldığı bir gün. Peki, hiç kendinize sordunuz mu? Bugünün sizde bıraktığı ruhsal anlam nedir? Heyt be haydi yiğitler yürüyün Roma’ya mı yoksa Fatih gemileri karadan yürüttü mü yürüttüyse nereden yürüttü tartışması mı? Bir öz eleştiri yapmak gerekirse maalesef biz İstanbul’un fethinin bizlere fayda sağlayacak, yeni bir bakış açısı kazandıracak ya da ilham kaynağı olacak tarafına değil de pek bir yararı olmayacak, o gün sadece zamanımızı dolduracak, bir iki gün sonra da aklımızdan uçacak bilgilere şehir efsaneleri tarafına kilitlenmiş durumdayız. Demiyorum ki kutlamalar ya da TV programları bitsin elbette mehter de çalınsın kutlamalar da yapılsın tarihte tartışılsın ama bunlar yapılırken bir de Fatihin ondan önce defalarca kuşatılan uğruna sayısız zayiat verilen devletleri birbirine düşüren İstanbul daha doğrusu Konstantinapol-çünkü o zamanlar o isimle anılıyor-nasıl oldu da Fatihe açtı kapılarını, neden onlarca komutan kuşatırken bu şehri Fatih alabildi mesela?  Bunun sebebi basit herkes YKS de ilk 1000’e 10000’e ya da hedeflediği üniversiteye girmek ister ama o hedefe ancak onu hak edenler ve yeterince çalışanlar ulaşır. Belki ilginç bir benzetme olacak ama Fatih’te hedeflediği üniversiteye yerleşmiş diyebiliriz. Fatih hiç mi pes etmemiş, hiç mi yorulmamış diye soruyor olabilirsiniz yani gerçekten Fatih bize anlatıldığı gibi İstanbul’a gelmiş Şahi toplarını ateşlemiş Ulubatlı sancağı dikmiş ve hedefine ulaşmış…
Fatih’i ve İstanbul’un Fethini küçükken annemizin uyumadan önce okuduğu tatlı masallar gibi dinlediğimiz tasdiklenmiş oldu isterseniz masal kitaplarını kapatıp bir de tarih kitaplarına bakalım hani hep kalın ve sıkıcı diye bir kenara attığımız tarih kitapları…


20 Nisan günü Bizans’a gelen yardım gemileri tüm çabalara rağmen Osmanlı hattını geçmiş ve şehre ulaşmıştır. Zaten kuşatmanın uzamasından hoşnut olmayan bazı asker ve komutanlar seslerini yükseltmeye kuşatmayı kaldırıp geri dönme isteklerini açığa vurmaya başlar. Fatih’in motivasyonu ise son günlerde iyice düşmüş yaptığı çalışmaların karşılığını alamadığını düşünmeye başlamıştır. Belki de kuşatmayı kaldırıp geri dönmeyi düşünen ve ruhsal bir bunalıma giren Fatih Hocası Akşemsettin’in de desteğiyle içinde bulunduğu olumsuz psikolojiden çıkmış ve bir süre sonra İstanbul’u fethetmiş yani hedefine ulaşmıştır.Bazen motivasyonumuz düştüğünde bizim de manevi bir desteğe  ihtiyacımız olmuyor değil.
Aslında tarih bize diyor ki çok çalışmış olabilirsiniz, emeklerinizin boşa gittiğini, karşılıksız kaldığını da düşünüyor olabilirsiniz. Ama pes edenleri maalesef ben yazmıyorum…
Son olarak 29 Mayıs İstanbul'un Fethi'ni kutluyor Sultan Fatih'i rahmetle anıyorum.Umarım Fatih deyince aklımıza yüzeysel birkaç duyum değil de idealist ruhu,sarsılmaz imanı,sıradışı zekası ve hayran bırakan çalışması gelir.
ENSAR POLAT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOĞU TÜRKİSTAN KAN AĞLIYOR!

    Uygurlar Kimdir? Uygurlar (Uygur Devleti), şehir hayatına ge çen ilk Türk Devleti olmasının yanında tarih, sanat ve kültürel yönlerden büyük bir medeniyet kurmuş ve günümüze kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Uygurlar, kadim Türk tarihinin önemli parçalarından biri olan ve Türklerin en eski topluluklarından olan Töles’lerin bir boyudur. Türk tarihine sayısız kitabe, yazıt ve kültürel eserler bırakan Uygurlar yerleşik hayata geçerek yegane geçim kaynağı olarak tarım ve ticareti seçen ilk Türk topluluğu olmuştur. Uygurlar, tarih sahnelerine kendi devletlerini kur arak çıkmalarından önce de tarih kaynaklarında çok kez geçmişlerdir. Uygurlar, ilk olarak Hun dönemindeki hakimiyet mücadelelerinde ve Çin’in bu bölgedeki faaliyetleri sürecinde karşımıza çıkıyor. Hun döneminin sona ermesi ve Göktürk olarak tabir ettiğimiz Türk Birliğinin oluşmasıyla ortaya çıkan Büyük Türk Federasyonu döneminde sahip oldukları beylik Türk Birliğine i lhak edilmiştir . Uygurların Çin ile p

GENÇSEL GELİŞİM SOHBETLERİ

GENÇLİK VE ÖZGÜVEN İlerleyen sayılarımızda da Uzm. Klinik Psikolog Semih Gelegen Hocamızla düzenli olarak devam ettireceğimiz, konseptimize uygun olması için gençsel gelişim söyleşileri adını verdiğimiz kişisel gelişim sohbetlerinde, günümüz gençliğinin psikolojik ve ruhsal açıdan merak ettiği ve kendini eksik hissettiği konulara değinmeye çalışacağız. Kişisel gelişim deyince aklınızda sıkıcı psikolojik terimlerin canlandığının farkındayız ve söyleşilerimizi bu doğrultuda sizlere eğlenceli hale getirmeye çalıştık lafı çok uzatmadan sözü hocamıza bırakalım… Özgüven nedir ve gençler bu kavramı nasıl algılamalıdır? Özgüven bireyin kendisini tanıması kendi analizini yapmasıdır özünde kendisi ile barışık olan bir gence özgüvenli bir genç diyebiliriz. Kendi kararlarımızı kendimizin alıp uygulayabilme yeteneğimizdir aslında özgüven. Kişinin kendisine verdiği değer özgüvenin en temel tanımıdır. Özgüven eksikliği yaşayan bir genç hayatında ne gibi sorunlarla karşılaşabilir? Özg

MODERN İNSANIN BUNALIMLARI -ALGI YÖNETİMİ-

Tüketim Çılgınlığı, Savaş, Nefret; Paylaşmak, Barış, Sevgi… Az önce iki farklı gruptan altı farklı kelime okudunuz sol gözünüzü ilk üçlü ile sağ gözünüzü ikinci üçlü ile bağdaşlaştırın ve uzun vadeli olarak yaşadığınız olayları gözlemleyin ve bakalım Modern(!) dünyada algı yönetimi kavramı ne kadar hayatımıza girmiş, ilk gördüğünüz üç kelime ikinci grubun önüne nasıl geçmiş. Modern İnsanın Bunalımları serisinin ilk yazısı modern insanın çelişkileri ve bunların sebeplerine yönelikti. Şimdi ise insanın kavrama akılda düşünerek sonuçlandırma işlemlerinin sonucu olan algı kavramı karşımıza çıkıyor ki şirketler, ülkeler, düzenler, patronlar, reklamlar (ve anneler komşu çocuğu yaklaşımıyla bizler üzerinde bir algı yönetimi örneği sergilerler) bizleri bizim algımız üzerinden yönetiyorlar yönlendiriyorlar ve yorulmak istemeyen beynimizi çoğunlukla çemberin içine alıyorlar. Peki algı kavramı tam olarak nedir?  Algı duyusal organlar tarafından alınan bilgilerin yakalanmasını s

GOL KRALI: PELE

GOL KRALI: PELE     Asıl adı “Edson Arantes do Nascimento” olan, arkadaşları tarafından yaramaz anlamına gelen “Peli” lakabını takıldı. Bu lakap günümüze ‘Pele’ olarak geldi. 23 Ekim 1940’ta  Brezilya’nın Três Corações kentinde çok fakir bir ailede Dünya’ya geldi.     Pele futbol hayatından önce ayakkabı boyacılığı yapar. Ancak efsanevi futbolcunun futbol oynayışını gören Waldemar De Brito bu çocuğun ileride bir yıldız oyuncu olacağını düşünerek Sao Paulo’ya götürür ve Santos’un teknik adamıyla tanıştırır.  16 yaşında adını duyuran ve ardından Santos Kulübüne transfer olan Pele ilk karşılaşmada oynadığı oyunla bir gol kaydederek göz doldurdu. Bunu gören milli takım antrenörü Pele’yi daha 17 yaşındayken milli takımına kattı. O zaman İsveç’te düzenlenen 1958 Dünya Kupasına yedekte gitti. Oynadığı süre boyunca dikkatleri üzerinde toplayan efsanevi futbolcu muhteşem oynayarak ilk on birde forma bulmaya hak kazandı. Brezilya’nın kazandığı ilk kupada ilk on birde oynayan Pele 5-

ELEKTRİKLİ ARABALAR

Elektrikli arabalar günümüzde oldukça revaçtadır. Lakin ilk çıktığından 2000’li yıllara kadar bazı sorunlarından dolayı pek de tercih edilmemiştir. Bu sorunların en başında tek şarj ile gidebileceği mesafe, şarj süresi, altyapı eksikliği, fiyatının pahalı olması vb. gelmektedir. Şaşırtıcı olansa bu sorunların günümüzde bile hala tam olarak çözülememiş olması. Hibrit arabalar: Piyasada elektrikli arabalardan farklı olarak bir de hibrit arabalar bulunmaktadır. Bu arabalar elektrikli arabalardan oldukça farklıdır. Elektrikli arabalarda yalnızca elektrik enerjisi kullanılır ve şarj etmeniz gerekir. Hibrit arabalarda ise hem içten yanmalı motor bulunur hem de elektrik motoru ve şarj etmeniz gerekmez. İçten yanmalı motora bağlı bir dinamo araba hareket ederken elektrik motorunu şarj eder. Bu tip arabalarda yüksek hızlarda ve kalkışlar sırasında içten yanmalı motor çalışır, şehir içi kullanımda ve düşük hızlarda ise elektrik motoru dereye girer. Zaten bu arabaların üretilmesinin te

ENDER GÖRÜLEN HASTALIKLAR

ERİĞİN FAYDALARI: Erik vitamin ve mineral yönünden zengin bir besin olup içerisinde A, B2, B3, B6, E, K vitaminleri ile potasyum, florür, fosfor, magnezum, demir, kalsiyum ve çinko bulunmaktadır. İçeriğindeki lif safesinde diyet için de kilo vermeye katkı sağlayan faydalı bir besindir. Eriğin fayda ettiği birkaç hastalık:     Osteoporoz Tedavisi: Erik tüketimi kemik sağlığına iyi gelerek kemikleri güçlendirir ve osteoporozu önler               Kolesterole Katkısı: Kötü kolesterol olarak bilinen LDL'nin azalmasına, iyi  kolesterol HDL'nin artmasına katkı sağlar. Alfa- Mannosidoz: Al­fa-man­no­si­doz; im­mün ye­ter­siz­lik, yüz ve is­ke­let sis­te­mi anor­mal­lik­le­ri, işit­me bo­zuk­lu­ğu ve bi­liş­sel iş­gör­mez­lik­le ni­te­le­nen ka­lıt­sal ge­çiş­li ve çok nadir görülen li­zo­zo­mal bir depo hastalığıdır. Bo­zuk­lu­ğa li­zo­zo­mal al­fa-man­no­si­daz ek­sik­li­ği ne­den olur. Al­fa-man­no­si­doz, oto­zo­mal çe­ki­nik şe­kil­de ka­lıt­sal ola­rak ge­çer v e 19

BİLİM KURGU FİLMİNDEN FIRLAMIŞ TEKNOLOJİ: CRISPR

 Günümüzde genetikle alakalı  birçok çalışma yapılmakta ve bu çalışmalardan bir tanesi şu sıralar herkesin dilinde olan CRISPR peki nedir bu CRISPR? Genom düzenleme için kullanılan bir teknolojidir CRISPR. Aslında CRISPR/Cas9 sisteminin çıkış noktası bakte ri ve virüsler arasındaki etkileşimdir. Bu etkileşim şöyle gerçekleşir: Virüsler bakterilere saldırırken, bakteri yüzeyine tutunur ve bakteriye kendi DNA’sını enjekte eder. Bu virüs DNA’sı, bakterinin genetik yapısına girerek virüslerin üretilmesine neden olur. Bakteriler bu duruma karşı bir korunma mekanizması geliştirmişlerdir. Bu sistemde virüsün DNA parçası bakterinin Cas9 enzimi ile taranır. Bakteri, virüs DNA’sını tanımladığında bu  enzim yardımıyla keser. Bilim insanları bunu bir genoma uygularken ilk olarak DNA ya zarar vermek zorunda. Bu zarar çift sarmalın iki sarmalında da oluşan bir yırtılma şeklinde oluşuyor. Sonra hücresel yenilenme devreye giriyor ve bilim insanları bu yenilenme sürecini istedikleri

MODERN İNSANIN BUNALIMLARI

         Malumumuz ki Dünya son üç yüz yıldırlı eskide olduğundan çok daha farklı bir yöne, konuma evriliyor. Hem değişiyor hem dönüşüyor. Teknoloji denilen kavram önümüze farklı bir o kadar da güzel imkanlar sunuyor. Lakin biz bu yazı dizisinde teknolojiyi, bilimi, sanatı, konuşmayacağız ancak konumuz bu kavramlara bir o kadarda bağlı olacak.   Biz Modern İnsanın Bunalımları serisinde insanın hem bu kavramlar ışığında nasıl değiştiğini hem de bu süreçte diğer insanlarla aralarındaki ilişkiyi inceleyeceğiz. Biraz tarihsel biraz sosyolojik değerlendirmeler yapacağız.                 Konumuzun tarihsel kısmı çok önemli modern insanın ilişkilerini anlamamızda belki de en önemli noktayı oluşturuyor diyebiliriz. Gelin hep beraber Coğrafi keşiflere kadar uzanalım.   Coğrafi keşiflerle Asya’daki zenginliğe alternatif yollar arama süreci Avrupalı denizci, seyyah ve kaşiflerin yeni kıtalar yeni insanlar tanımalarına yol açmıştı. Ve bu insanların tenleri ve yaşam koşulları birde diller

KORONANIN ATALARI

Offf! Sıktı ama şu Korona muhabbeti dediğinizi duyar gibiyim ama bence o kadar peşin hükümlü olmayın. Çünkü geçmişte yaşanmış salgın hastalıkların çözüm yolunu ararken kullanılan metotlar, bugün bizim için bu zorlu süreçten bir çıkış yolu olabilir. Çünkü tarihimizden sağlık ve ekonomik şartlarının günümüze göre çok daha kötü olduğu zamanlarda, insan vücudu üzerinde çok daha ağır sonuçlar doğuracak sayısız virüs çeşidi geçmiştir. Peki, bu virüsler nasıl çıkmış, ne kadar sürmüş, ne kadar can almış ve en önemlisi nasıl son bulmuş. İsterseniz hızlıca şu virüslerin tarihine bakalım… Antoninus (Galen) Salgını Milattan sonra 165 ve 180 yılları arasında yaşanan salgının Doğu seferinden dönen Roma İmparatorluğu askerleri tarafından getirildiği varsayılmaktadır. Günde yaklaşık 2000 kişinin ölümüne sebep olduğu bilinen İlk büyük veba salgınıdır. Hastalığın çiçek ya da kızamık olduğunu söyleyenler olsa da gerçek sebebi tespit edilebilmiş değildir Tabii dönemin şartlarına göre çok büyük

ŞEHR-İ RAMAZAN’I FIRSAT BİLMEK

     Ramazan ayının son günlerinde, oruç tutanlardan birkaç kişi namaz sonrasında toplanıp Nasrettin Hocanın yanına gitmişler. Demişler ki: – “Hocam Ramazan bitti gidiyor… Biz elimizden geldiğince onu hoş geçirmeye çalıştık. Acaba bizden memnun kaldı mı ki?” Nasrettin Hoca cevap vermiş: – “Kalmıştır elbet… memnun kalmasa her sene 10 gün erkenden gelir mi?” Cemaatten biri çıkmış ve demiş ki: – “Ama Hocam, böyle bereket dolu bir ayın bitmesinden dolayı biz çok üzülüyoruz”. Nasrettin Hoca: – “Bilmez miyim hiç? Ramazan bitti diye üzüntünüzden 3 gün Bayram yapıyorsunuz…” Nasreddin Hocanın fıkrası ile güldükten sora oruç ibadeti hakkında bilgi vermek münasip olur. Allah’ın kullarına emrettiği ve birçok menfaati de barındıran ibadetlerden biri de hiç şüphesiz oruçtur. Bu durum Kur’an- Kerim’de şöyle anlatılmıştır: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı g