Saatin tik takları mıydı zamanın geçmesine neden olan yoksa tenimizi üşüten yağmur muydu toprağı yavaş yavaş çamura dönüştürüp peşinden sürükleyen? Belki de yüzümüzde beliren çizgilerdir bize zamanı hatırlatan. Hepimiz otobüsü kaçırmışızdır işte bir daha bir daha bakarız o zaman saatimize acaba kaçırmak mıdır işin özü?
Bizim mahalle her zamanki rutinine isteksizce uyuyordu, Bakkal S…. pek umursamazca her sabah açıyordu ekmek teknesini ya da M…… Amca ekmeği hızlı hızlı yüzlerce derece sıcağa sürerken hep aynı bakış vardı. Bu rutine sıkılmadan katlanabilen tek biri vardı ki gelin size onu biraz anlatayım.
O ki mütevazi ve bir o kadar da eğilmiş kollarına rağmen hala dimdik ayakta durabilen şahit olduklarına karşı aşırı soğukkanlı aynı zamanda gerçek bir şahit bir gözlemci... Yalnız mıydı derseniz kendi çapında dostları vardı. Lakin yorgundu bunu her halinden anlayabiliyordum. Memur A….’in oğlu mezun olup mahalleden ayrılınca da o vardı Kasap K….’ın afacan oğlu düşe kalka bisiklet sürmeyi öğrenirken de…
Sadeliği hayrete şayandı. Ona bakarken yıllara meydan okumuş birini görürdünüz sanki. Bu her zaman ona baktıktan sonra aklıma gelen ilk şeydi.
Akşamları sevmezdi o durmadan yanıp sönen lambalar gözlerini kamaştırıyor olsa gerek, birde yanından selam vermeden geçenleri tam seçememesinden kaynaklı olması nedenine bağlardım hep zihnimde.
Bir şahitti o gözlerini ayırmazdı çoğunlukla kimseden. Bir konu vardı çoğunlukla herkesten ayrı düştüğüm arkadaşım B…. onu bir korkak olmakla suçluyor onun o kadar şey görüyorsa neden sesini çıkart(a)madığını soruyordu.
Ben ise ona her konuşmamızda onu anlatmaya çalışıyor onun çok yüce gönüllü yardımsever olduğunu savunuyordum hem geçen bizi yağmura yakalandığımızda ıslanmaktan kurtarmıştı o.” diye anlatıyor lakin bilmişliğine devam ederek beni delilikle suçluyordu. O görmemişti soğuk bir gece günü evlerine koşan insanlara karşı nasılda gitmeyin diye sessiz haykırışlarda bulunduğunu sonrada araya giren gök gürlemelerine karşı cesurca ve korkusuzca hışırdadığını.
Onu her sabah ziyaret edişlerim artık bana yetmiyor kendisinin yanına günde birkaç defa uğrama şekline dönüşmüştü. Bana sükutu, dik durmayı öğretiyordu her olumsuzluğa karşı. Güce servete boyun eğmemeyi, ibret almayı geçip giden her canlıdan… Annemin çağırışlarıyla kesilen bu göz göze konuşmamız bir başka sefere devam etmesi umuduyla sonlanıyordu.
Bir bahar günü dalları gerçekten de güven veriyor düşüncesini içimde hissederken tenime çarpan bahar yeli birkaç dakika içinde kaybolmuş bulutlar tepemizde belirmiş o insanı rahatsız etmeyen güneş yerini şiddetli bir karamsarlığa bırakmıştı ki son birkaç dakika içerisindeki bu değişim bende korku uyandırmaya başlamıştı bilene. Derken gelen sorumlular ve ellerinde şimdiye kadar birkaç defa gördüğüm aletler sanki az önceki ruhsal değişimimin bir yansıması olarak kabul edilebilirdi. Kendileri okula yeni başlamış bir çocuğa uzak olan bir kelimeyle başladılar söze “budayacağız bu ihtiyarı” deyince kısa boylusu, ben şaşırmış gözlerle ona bakıyor bir yandan da önleriden çekilmiyordum. Derken diğeri “kendisini bir nevi keseceğiz” gibi bana anlatmak istercesine ve bu gidişata bir son vermek amacıyla bir çıkış yapmış olmalıydı ki ben o sırada onlara onu kesmek hakkına sahip olmadıklarını söylemeye çalışıyordum bir alev topu gibi olan gözlerim onları güldürmüştü. Karşımda ki birkaç adamla bakışırken onu düşünüyordum onu onu alamazlardı kendileri onu hiçte bilmiyordu tanımıyorlardı kimseye zarar vermemesi miydi suçu neydi anlayamıyordum. Gözyaşlarım ve karşımdaki alaycı bakışlara karışan bir ses çarpıyordu kulağıma evet evet o ses o kalın hışırdama sesi kulağıma çarpıyordu yalnız değildim…
(…)
Saat hızlıca gece yarısına yaklaşmış gözlerim ise yavaştan sulanmaya başlamıştı. Seneler öncesine dayana bu hikaye benim ve çınarımın hikayesiydi bana birçok düşünürün yıllarca sorgulayarak öğretiler haline getirilen fikirlerin özünü veriyordu. Doğaydı insana eşref-i mahlukat olmayı en iyi öğretenlerden biriside lakin biz insanlar nede çok öteliyorduk kendisini ne de çok zarar veriyorduk. Halbuki kendisi yaratanın birçok erdemi kendisine gizlediği birer mücevher niteliğinde değilmiydi…
Abdurrahim KARADEMİR
Yorumlar
Yorum Gönder