Uygurlar Kimdir?
Uygurlar (Uygur Devleti), şehir hayatına geçen ilk Türk Devleti olmasının yanında tarih, sanat ve kültürel
yönlerden büyük bir medeniyet kurmuş ve günümüze kadar varlıklarını devam
ettirmişlerdir.
Uygurlar, kadim Türk tarihinin önemli parçalarından
biri olan ve Türklerin en eski topluluklarından olan Töles’lerin bir boyudur.
Türk tarihine sayısız kitabe, yazıt ve kültürel eserler bırakan Uygurlar
yerleşik hayata geçerek yegane geçim kaynağı olarak tarım ve ticareti seçen ilk
Türk topluluğu olmuştur.
Uygurlar, tarih sahnelerine kendi devletlerini
kurarak çıkmalarından önce de tarih kaynaklarında çok kez geçmişlerdir.
Uygurlar, ilk olarak Hun dönemindeki hakimiyet mücadelelerinde ve Çin’in bu
bölgedeki faaliyetleri sürecinde karşımıza çıkıyor. Hun döneminin sona ermesi
ve Göktürk olarak tabir ettiğimiz Türk Birliğinin oluşmasıyla ortaya çıkan
Büyük Türk Federasyonu döneminde sahip oldukları beylik Türk Birliğine ilhak edilmiştir.
Uygurların Çin ile politik ilişkileri, Uygur
devletini kurmadan önce başladı. 646 yılında Çin, bölgedeki Göktürk hakimiyetine karşı Uygurları destekleyerek Türk birliğinin
zayıflamasını amaçlıyordu. Büyük Göktürk Devletinin bölünmesinden sonra Batı
Göktürkler'in hakimiyetlerini kaybetmeye
başlamasıyla tekrar beylik sistemine geri dönen Uygurların başında
Tumitu bulunuyordu. Tumitu’nun, Çin’den aldığı destekle kendisini İlteber ünvanı
ile Kağan ilan etmesiyle Uygurlar ilk devlet
kurma teşebbüslerini gerçekleştirmiş oldular.
Tumitu, kısa bir süreliğine ve Çin’in
boyunduruğu altında ilk devletini kurmuş olsa da bu teşebbüs başarıyla
sonuçlanamadı. Zira Tumitu, devletini kurmak için Çin’i kullanmıştı. Çin,
politikalarını gerçekleştiremeyeceği bir Hakan istemiyordu. Çin, 648 yılında
muhtelif entrikalar ile Tumitu’yu öldürdü ve yerine Tumitu’nun oğlu Pojon
geçmesine rağmen Holu adında kukla bir kağanı On-Ok’ların başına kağan olarak
tayin etti. Pojon, bu durum karşısında saf dışı kaldı ve babası Tumitu’nun
kurduğu kağanlığın başka bir kağanlığın boyunduruğu altına girmesini
kabullenmedi. Bunun üzerine 656 yılında Holu’yu öldürerek Çin’in üzerine yürüdü
ve Taşkent yakınlarına kadar ulaştı. Daha fazla ilerleyemese de Uygurlar’ın Çin
için kolay lokma olmadığını ve rüştünü ispat etmiş oldu.
·
680 yılına gelindiğinde
Asyadaki Türk Birliği yeniden kuruluyordu. Göktürk Devletinin 657’de tamamen yıkılmasıyla
Çin boyunduruğuna giren ve Türklerin 23 yıl süren Çin Esareti, 680 yılında
ortaya çıkan İkinci Göktürk Devleti (Kutluklar) ile Türk Dünyası kabuk değiştirmeye
başlamıştı. Uygurlar, kimi zaman beylik kimi zaman kağanlık denemeleriyle kendi
yönetimleri altında yaşamaya devam etmekteyken ortaya çıkan İkinci Türk Birliği
(Kutluklar) ile tekrar Göktürk’lere bağlanmak zorunda kaldılar.
·
Doğu Türkistan'ın Maden
Sahaları
Çin'in, Doğu Türkistan'ı
1949'da işgal etmeye başlamasının en önemli sebeplerinden
bir tanesi; İpek Yolu üzerindeki 32 maden
sahasının, 16 tanesinin Doğu Türkistan üzerinde
olmasıdır.
·
Çin'in, Doğu Türkistan'daki Zulmü
Belki haberimiz yok ama, Doğu Türkistan diye
bir toprak var. Çin hakimiyeti (zulmü) altında olan bir toprak... Ve orada
zulüm gören insanlar Uygur Türkleri, üstelik müslümanlar. Din kardeşlerimizin
ve aynı ırktan olduğumuz insanların zulüm altında olması bizi neden hiç rahatsız
etmiyor?! Biz neden hala rahatız?! Hala geceleri nasıl uyuyabiliyoruz?! Niye
sesimiz, soluğumuz çıkmıyor. Bu zulümler, bizim uykumuzu kaçırmıyorsa imanımızı
bi sorgulamalıyız. Uykumuz kaçtığında başkalarının da uykularını kaçırmalıyız!
Çin'in, Doğu Türkistan'daki halka uyguladığı
zulmün en önemli nedeni halkın Müslüman olmasıdır. Çünkü komünist Çin, bölge
üzerindeki hakimiyet ve sultasını kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak
halkın İslami kimliğini görmektedir.
Orada sadece Uygur Türkleri'ne değil, İslam’a da yapılan bir saldırı var. İslam’ı anlatmak YASAK,
camiye gitmek YASAK, Ramazan ayında oruç tutmak ve teravih namazına gitmek
YASAK. Doğu Türkistan’da 29 binden fazla cami kapatıldı, 54 bin imam tutuklandı.
Komünist Çin’in askerleri camilerimizde kanlı ayakkabılarıyla geziyorlar.
Doğu Türkistan'da (sözde) Eğitim
Günümüzde Müslüman halka uygulanan sindirme ve
baskı yöntemlerinden biri ise eğitim alanında kendini göstermektedir. Bölgedeki
üniversitelerde eğitim Çince'dir. Bu üniversitelerde okumasına imkan tanınan
Müslüman öğrencilerin oranı ise ancak %20'dir. Ekonomik güçlükler ise, Müslüman
halkın eğitim seviyesini düşüren önemli bir etkendir. Çince eğitim yapan orta
dereceli okullar gelişmiş imkanlara sahipken, Uygur okullarında sıra bile
bulunmamaktadır. Okullarda din dersi programlarının esası ateizm üzerine bina
edilmiştir.
Çin’in, “mesleki ve bilimsel eğitim yerleri”
diye lanse ettiği yerler var. Bize bu şekilde anlatılan yerin aslında işkence
yapılan bir toplama kampı olduğundan bile haberdar değiliz. O toplama kamplarında
müslümanlara işkence yapılıyor; saatlerce, hareket edince vücutlarına yapışan
demirlere bağlanıyorlar. Her gün yüzlerce müslüman şehit ediliyor. 2013’te yapılan
araştırmalarda 60 milyon müslümanın canice katledildiğini görüyoruz.
Türk Dünyası ve Müslüman Dünyası Sessiz
Kalmamalı!
Eğer Doğu Türkistan’da rahatça ibadet
edilemiyorsa, ezanlar susturuluyorsa, göklerde TÜRK BAYRAĞI dalgalanmıyorsa ve
biz bunları dert edinmiyorsak demek ki insanlığımız tükenmiş, yaşayan ölüler kervanına katılmışız.
Biz bunca zulmü görüp sessiz kalıyoruz. Biz bu
yaptığımızla, Hz.Ali’nin bahsettiği “dilsiz şeytandan” farksız oluyoruz. Haksızlık
karşısında neden susuyoruz biz?! Ne zaman suskunluğumuz vicdanımızı rahatsız
edecek de konuşacağız? Ne zaman savunacağız?
Onların canı yanarken bizim de canımız neden
yanmıyor?! Yani benim kafam almıyor bunu, nasıl hala yaşantımıza devam
edebiliyoruz?! Neden elimizden geleni yapmıyoruz?! Elimizden
çok bir şey gelmiyorsa dualarımıza katalım Doğu Türkistan’ı ve gündemimizden çıkarmayalım...
Türk
hükümeti, olayların adil bir şekilde sonuçlanması
ve akan kanın durdurulması için Çin hükümeti nezdinde harekete geçmesi
gerekmektedir. Bu hareket, Sayın Cumhurbaşkanının Çini ziyareti sırasında ‘Uygurların
Türkiye ve Çin arasında bir köprü olması gerektiği’ yönündeki açıklamalarının
ruhuna uygundur.
Türkiye
bu tür olaylardan ders çıkarıp, belli noktalara aşırı bağımlılıktan kurtulma
politikası ve stratejisi geliştirmelidir. Zira her alanda Türkiye’nin
yaşadığı bağımlılıkların oluşturduğu aşağılık kompleksleri Türk yetkililerini
haklı oldukları konularda dahi sessizliğe itmektedir.
Kampanyaları imzalayarak kardeşlerimize destek olabiliriz. Bu komünist rejime karşı başlatılan pek çok kampanya var. En kuvvetli 3
tanesinin muhatapları;
I.
United Nations Security
Council,
II. T.C. Cumhurbaşkanlığı,
III. Council of Europe anti-torture Committee.
Lütfen internetten bu kampanyalara ulaşıp imza
atın. Onlar için dertlenen Türkleri görmek, onlara güç verecektir...
Malcolm X diyor ya:
“Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter.” Neden o uyanık biz olmayalım.
Biz, bu zulme gözünü
kapatan dünyayı uyandırmalıyız Hz.Ali’nin : “Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en
azından onu herkese duyurun.” Sözünün birer neferi olmalıyız.
MEHMET EMİN
KATİPOGLU
Yorumlar
Yorum Gönder