Ana içeriğe atla

MODERN İNSANIN BUNALIMLARI



        Malumumuz ki Dünya son üç yüz yıldırlı eskide olduğundan çok daha farklı bir yöne, konuma evriliyor. Hem değişiyor hem dönüşüyor. Teknoloji denilen kavram önümüze farklı bir o kadar da güzel imkanlar sunuyor. Lakin biz bu yazı dizisinde teknolojiyi, bilimi, sanatı, konuşmayacağız ancak konumuz bu kavramlara bir o kadarda bağlı olacak.
 Biz Modern İnsanın Bunalımları serisinde insanın hem bu kavramlar ışığında nasıl değiştiğini hem de bu süreçte diğer insanlarla aralarındaki ilişkiyi inceleyeceğiz. Biraz tarihsel biraz sosyolojik değerlendirmeler yapacağız.


                Konumuzun tarihsel kısmı çok önemli modern insanın ilişkilerini anlamamızda belki de en önemli noktayı oluşturuyor diyebiliriz. Gelin hep beraber Coğrafi keşiflere kadar uzanalım.
 Coğrafi keşiflerle Asya’daki zenginliğe alternatif yollar arama süreci Avrupalı denizci, seyyah ve kaşiflerin yeni kıtalar yeni insanlar tanımalarına yol açmıştı. Ve bu insanların tenleri ve yaşam koşulları birde dilleri alışılageldik tarzda değildi lakin madenleri, toprakları Osmanlı’nın gölgesinde gerçekleşen ticaretin yönünü değiştirmek için elverişliydi. Özellikle hammadde çok daha ucuza (hatta bedavaya) gelebilirdi. İşte tarihte bir çok defa tekerrür eden toplumların başka toplumlar üzerinde tahakküm kurma sürecinin ilk defa bütün dünyayı değiştirebilecek bir konuma gelmesi bu etkileşimle doğmuştu. Bu keşifleri yapan gezgin, denizci, kaşiflerin toprakları olan Avrupa’nın o zamanki yapısı da çok önemli.
Dini gücü, toplumun tamamına yaymış halkı bir çok yönden sömüren ve özgür düşüncenin karşısında bir kilise oluşumu var ki ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacak olan ve bu yapıya bir tepki niteliğinde gelişecek Rönesans ve Reform hareketlerinin kaynağını oluşturan bağnaz ve kapalı bir sistem. Batı insanının gelişiminin önündeki büyük bir engel. Ta ki reform hareketlerine kadar. Reformla kilisenin etkileri toplumda azaltılmış. Ve bu süreç insanları farklı alanlara yönelmeye sevk etmiştir. Rönesans devrimi ise aradığı zemini bulmuştur. Peki ya Rönesans ne idi? Aslında mantığı basit, tamamen bir öze dönüş eski canlılığa yeniden kavuşmak. Bilim, sanat, teknik, felsefe, mimari alanlarında Antik Yunan’ın eski verimliliğine ulaşmak. Tamamen bir toplum değişimi ama tamamen yeni ve özgün bir sistem değil bir çekirdeğe çekiliş hareketi tam manada bir geçmişe dönüş. Reform hareketleriyle yavaş yavaş kırılan ilerlemenin önündeki zincirler Rönesans’ta ilerleme gelişim zincirlerini oluşturmuştur. Yani kilisenin bağlayıcı ve kısıtlayıcı yönleri, insanların hayatlarındaki zincirler (engeller) konumundayken artık modernliğe adım atan batı insanı kendisine sanat, bilim, teknik, üretim alanlarında zincirler oluşturmaya başlamıştı. Dinden dili yanan Batı toplumu dini yok etmiyordu lakin onu uzaklaştırıyordu yaşamından.
Tabi ki üretim alanındaki özlemde kendini göstermiştir. Her toplum süper güç olmak ister ama eski bir süper güçseniz bu bir özleme dönüşmüştür.  Kazanmaya üretmeye aç bir topluma sahiptir Avrupa. Ya üretim için gerekli olan insan gücü ya da ham madde?  Nüfus yeterli olabilir mi?
İşte yukarıda değindiğimiz insan gücü o garip, siyah insanlardan oluşabilirdi. Onları Avrupalılarla tanıştıran gemilerle bu sefer çalışmak için getirilebilirlerdi. Ham madde onlarda bolca vardı zaten hem de en değerlilerinden altın, gümüş, elmas gibi. Ne yazık ki birer ihtimal olan bu hamleler gerçeğe dönüştü.
 Ve 18. Yy’ ın sonu 19. Yy’ ın başlarındaki Sanayi Devrimi, gücün insandan makineye geçişinin başlangıcı. Dişliler, buharlı motorlar, ağır sanayi hamleleri, fabrikalar… Yavaş yavaş bu kavramlar insanların hayatlarına girmeye başlıyordu. Yeni bir üretim şekli yeni bir dünya düzeni demek yanlış olmaz olsa gerek.
 Güç makinelerde ve gücün sahibi olmak da Avrupa da üretimi yönetenlerin elinde. İşte bir toplumun başka bir toplum üzerinde tahakküm kurması sonucu oluşan ve efendilerin modern olduğu bir toplum düzeni bir yaşayış tarzı bir üretim ağı kademe kademe, sınıf sınıf... Üretim ağının en alt kademesi olan işçiler: Afrika yerlileri, Avusturalya yerlileri ( Aborjinler ),  Amerika yerlileri (Kızılderililer), Hintler ve daha birçok millet güneşin doğumundan batımına kadar dolaştığı... Çalıştırıldılar hem de her alanda sadece fabrikalarda çalışmadılar ve ya tarla sürmediler gündüz tarlada akşam efendilerinin evinde köle olarak. İşte bu hiyerarşiden doğan üsttekinin modern olduğu bir sistemin doğuşu ve temelleri.
Şimdi doğal olarak şunu düşünmemiz lazım bu insanlar bunun karşılığı ne aldı? Emeklerinin karşılığı onlar neye sahip oldular?
(…)



Cevap vermek zor çünkü çok ta bir şey yok ama gine de Avrupalılar onlara bazı şeyleri verdiler. O siyah insanlar İncil’e sahip oldular ya da Batılı ülkelerin dillerini çok iyi öğrendiler ve çoğunun modern(!) birer efendisi vardı artık. Artı olarak Avrupa’nın göbeğinde yıllarca İnsanat Bahçelerinde sergilendiler. Ve öyle eğitildiler ki büyük bir çoğunluğu bunun kaderleri olduğuna inanmıştı bile. Sadece bilim, sanat, teknik alanında bir toplum oluşmuyor ayrıca efendi, köle; burjuva, proletarya; lord, avam gibi kademeli bir toplum oluşumu da gözleniyordu. İnsanın bu değişime ayak uydurması zor olmadı ama esir olması çok kolay oldu. İşte bunalımda burda başlıyor. Hem kölenin, hem efendinin huzursuz olduğu bir sistem. İnsan psikolojisi burada çıkmaza giriyor. Efendi gücünü köleden aldığını biliyor. Köle ise tamamen farklı çünkü gücü yok, insan olduğunu haykırmak ve hatırlatmak kadar bile güce sahip değil.
Biz Doğu toplumu, bu gelişimin izleyicisi ve denekleri olarak seçeceğimiz iki yol var. Birincisi bu devasa sistemin içerisinde bunalmak, güce sahip olmak adına dişli seslerinin altında yaşamak veya bireysel toplumsal özgün bir üretim, tüketim ve Dünya tasavvuru geliştirmek. Temelleri ezilmiş halklar olmayan; kan, gözyaşı ve nefretten iz bulunmayan bir model oluşturmak. Unutmayın birilerinin doyması için asla birilerinin açlıktan ölmesi asla gerekmez.
İşte bizim serüvenimizde burada başlıyor. Modernliğin getirdiği yeni tip modayı, sanatı, bilimi, teknolojiyi yeniden yorumlayacağız.
Dünyamızın son üç yüzyılda yaşayarak gördüğü acı tecrübeleri bir daha hiçbir varlık üzerinde test etmemesi ya da denememesi temennisiyle.
Bir dahaki yazıda görüşmek üzere...


                                                                        
 Abdurrahim KARADEMİR







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOĞU TÜRKİSTAN KAN AĞLIYOR!

    Uygurlar Kimdir? Uygurlar (Uygur Devleti), şehir hayatına ge çen ilk Türk Devleti olmasının yanında tarih, sanat ve kültürel yönlerden büyük bir medeniyet kurmuş ve günümüze kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Uygurlar, kadim Türk tarihinin önemli parçalarından biri olan ve Türklerin en eski topluluklarından olan Töles’lerin bir boyudur. Türk tarihine sayısız kitabe, yazıt ve kültürel eserler bırakan Uygurlar yerleşik hayata geçerek yegane geçim kaynağı olarak tarım ve ticareti seçen ilk Türk topluluğu olmuştur. Uygurlar, tarih sahnelerine kendi devletlerini kur arak çıkmalarından önce de tarih kaynaklarında çok kez geçmişlerdir. Uygurlar, ilk olarak Hun dönemindeki hakimiyet mücadelelerinde ve Çin’in bu bölgedeki faaliyetleri sürecinde karşımıza çıkıyor. Hun döneminin sona ermesi ve Göktürk olarak tabir ettiğimiz Türk Birliğinin oluşmasıyla ortaya çıkan Büyük Türk Federasyonu döneminde sahip oldukları beylik Türk Birliğine i lhak edilmiştir . Uygurların Çin ile p

GENÇSEL GELİŞİM SOHBETLERİ

GENÇLİK VE ÖZGÜVEN İlerleyen sayılarımızda da Uzm. Klinik Psikolog Semih Gelegen Hocamızla düzenli olarak devam ettireceğimiz, konseptimize uygun olması için gençsel gelişim söyleşileri adını verdiğimiz kişisel gelişim sohbetlerinde, günümüz gençliğinin psikolojik ve ruhsal açıdan merak ettiği ve kendini eksik hissettiği konulara değinmeye çalışacağız. Kişisel gelişim deyince aklınızda sıkıcı psikolojik terimlerin canlandığının farkındayız ve söyleşilerimizi bu doğrultuda sizlere eğlenceli hale getirmeye çalıştık lafı çok uzatmadan sözü hocamıza bırakalım… Özgüven nedir ve gençler bu kavramı nasıl algılamalıdır? Özgüven bireyin kendisini tanıması kendi analizini yapmasıdır özünde kendisi ile barışık olan bir gence özgüvenli bir genç diyebiliriz. Kendi kararlarımızı kendimizin alıp uygulayabilme yeteneğimizdir aslında özgüven. Kişinin kendisine verdiği değer özgüvenin en temel tanımıdır. Özgüven eksikliği yaşayan bir genç hayatında ne gibi sorunlarla karşılaşabilir? Özg

MODERN İNSANIN BUNALIMLARI -ALGI YÖNETİMİ-

Tüketim Çılgınlığı, Savaş, Nefret; Paylaşmak, Barış, Sevgi… Az önce iki farklı gruptan altı farklı kelime okudunuz sol gözünüzü ilk üçlü ile sağ gözünüzü ikinci üçlü ile bağdaşlaştırın ve uzun vadeli olarak yaşadığınız olayları gözlemleyin ve bakalım Modern(!) dünyada algı yönetimi kavramı ne kadar hayatımıza girmiş, ilk gördüğünüz üç kelime ikinci grubun önüne nasıl geçmiş. Modern İnsanın Bunalımları serisinin ilk yazısı modern insanın çelişkileri ve bunların sebeplerine yönelikti. Şimdi ise insanın kavrama akılda düşünerek sonuçlandırma işlemlerinin sonucu olan algı kavramı karşımıza çıkıyor ki şirketler, ülkeler, düzenler, patronlar, reklamlar (ve anneler komşu çocuğu yaklaşımıyla bizler üzerinde bir algı yönetimi örneği sergilerler) bizleri bizim algımız üzerinden yönetiyorlar yönlendiriyorlar ve yorulmak istemeyen beynimizi çoğunlukla çemberin içine alıyorlar. Peki algı kavramı tam olarak nedir?  Algı duyusal organlar tarafından alınan bilgilerin yakalanmasını s

GOL KRALI: PELE

GOL KRALI: PELE     Asıl adı “Edson Arantes do Nascimento” olan, arkadaşları tarafından yaramaz anlamına gelen “Peli” lakabını takıldı. Bu lakap günümüze ‘Pele’ olarak geldi. 23 Ekim 1940’ta  Brezilya’nın Três Corações kentinde çok fakir bir ailede Dünya’ya geldi.     Pele futbol hayatından önce ayakkabı boyacılığı yapar. Ancak efsanevi futbolcunun futbol oynayışını gören Waldemar De Brito bu çocuğun ileride bir yıldız oyuncu olacağını düşünerek Sao Paulo’ya götürür ve Santos’un teknik adamıyla tanıştırır.  16 yaşında adını duyuran ve ardından Santos Kulübüne transfer olan Pele ilk karşılaşmada oynadığı oyunla bir gol kaydederek göz doldurdu. Bunu gören milli takım antrenörü Pele’yi daha 17 yaşındayken milli takımına kattı. O zaman İsveç’te düzenlenen 1958 Dünya Kupasına yedekte gitti. Oynadığı süre boyunca dikkatleri üzerinde toplayan efsanevi futbolcu muhteşem oynayarak ilk on birde forma bulmaya hak kazandı. Brezilya’nın kazandığı ilk kupada ilk on birde oynayan Pele 5-

ELEKTRİKLİ ARABALAR

Elektrikli arabalar günümüzde oldukça revaçtadır. Lakin ilk çıktığından 2000’li yıllara kadar bazı sorunlarından dolayı pek de tercih edilmemiştir. Bu sorunların en başında tek şarj ile gidebileceği mesafe, şarj süresi, altyapı eksikliği, fiyatının pahalı olması vb. gelmektedir. Şaşırtıcı olansa bu sorunların günümüzde bile hala tam olarak çözülememiş olması. Hibrit arabalar: Piyasada elektrikli arabalardan farklı olarak bir de hibrit arabalar bulunmaktadır. Bu arabalar elektrikli arabalardan oldukça farklıdır. Elektrikli arabalarda yalnızca elektrik enerjisi kullanılır ve şarj etmeniz gerekir. Hibrit arabalarda ise hem içten yanmalı motor bulunur hem de elektrik motoru ve şarj etmeniz gerekmez. İçten yanmalı motora bağlı bir dinamo araba hareket ederken elektrik motorunu şarj eder. Bu tip arabalarda yüksek hızlarda ve kalkışlar sırasında içten yanmalı motor çalışır, şehir içi kullanımda ve düşük hızlarda ise elektrik motoru dereye girer. Zaten bu arabaların üretilmesinin te

OSMANLIDAN MİRAS UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ SANAT “FİLOGRAFİ”

Filografi tarihi aslında çok eskiye dayanmakta ve doğuş yeri Orta Doğu olarak gösterilmektedir. Diğer sanat dallarında olduğu gibi filografi de çevre ülkelere yayılarak zamanla bütün dünyanın bildiği bir sanat olmuştur. Nasıl ortaya çıktığı hakkında kesin bilgi olmasa da Osmanlı döneminde de pek çok kişi tarafından icra edilmiş ancak koşulların yetersizliği ve sanatın gereklilikleri yüzünden Osmanlı’nın son dönemlerinde çok arka planda kalmıştır. Sabır gerektiren bir sanat olması nedeniyle yakın tarihte az icra edilmekteydi ama son zamanlarda günümüz sanatçılarından bazıları bu sanata el uzatıp karanlıklardan çıkarmış ve başkalarına öğretmişlerdir. Bu nedenle filografi günümüzde gittikçe adını daha fazla duyurmaya başlayan, belki de eski ününe kavuşan bir sanat haline gelmiştir. Filografi, bir ahşap ya da sunta panonun üzerine çiviler çakılıp aralarını nizami bir şekilde teller ya da iplerle doldurma işlemiyle yapılan bir sanattır. Özellikle hat yazıları, çiçek desenleri ve ha

BİLİM KURGU FİLMİNDEN FIRLAMIŞ TEKNOLOJİ: CRISPR

 Günümüzde genetikle alakalı  birçok çalışma yapılmakta ve bu çalışmalardan bir tanesi şu sıralar herkesin dilinde olan CRISPR peki nedir bu CRISPR? Genom düzenleme için kullanılan bir teknolojidir CRISPR. Aslında CRISPR/Cas9 sisteminin çıkış noktası bakte ri ve virüsler arasındaki etkileşimdir. Bu etkileşim şöyle gerçekleşir: Virüsler bakterilere saldırırken, bakteri yüzeyine tutunur ve bakteriye kendi DNA’sını enjekte eder. Bu virüs DNA’sı, bakterinin genetik yapısına girerek virüslerin üretilmesine neden olur. Bakteriler bu duruma karşı bir korunma mekanizması geliştirmişlerdir. Bu sistemde virüsün DNA parçası bakterinin Cas9 enzimi ile taranır. Bakteri, virüs DNA’sını tanımladığında bu  enzim yardımıyla keser. Bilim insanları bunu bir genoma uygularken ilk olarak DNA ya zarar vermek zorunda. Bu zarar çift sarmalın iki sarmalında da oluşan bir yırtılma şeklinde oluşuyor. Sonra hücresel yenilenme devreye giriyor ve bilim insanları bu yenilenme sürecini istedikleri

ENDER GÖRÜLEN HASTALIKLAR

ERİĞİN FAYDALARI: Erik vitamin ve mineral yönünden zengin bir besin olup içerisinde A, B2, B3, B6, E, K vitaminleri ile potasyum, florür, fosfor, magnezum, demir, kalsiyum ve çinko bulunmaktadır. İçeriğindeki lif safesinde diyet için de kilo vermeye katkı sağlayan faydalı bir besindir. Eriğin fayda ettiği birkaç hastalık:     Osteoporoz Tedavisi: Erik tüketimi kemik sağlığına iyi gelerek kemikleri güçlendirir ve osteoporozu önler               Kolesterole Katkısı: Kötü kolesterol olarak bilinen LDL'nin azalmasına, iyi  kolesterol HDL'nin artmasına katkı sağlar. Alfa- Mannosidoz: Al­fa-man­no­si­doz; im­mün ye­ter­siz­lik, yüz ve is­ke­let sis­te­mi anor­mal­lik­le­ri, işit­me bo­zuk­lu­ğu ve bi­liş­sel iş­gör­mez­lik­le ni­te­le­nen ka­lıt­sal ge­çiş­li ve çok nadir görülen li­zo­zo­mal bir depo hastalığıdır. Bo­zuk­lu­ğa li­zo­zo­mal al­fa-man­no­si­daz ek­sik­li­ği ne­den olur. Al­fa-man­no­si­doz, oto­zo­mal çe­ki­nik şe­kil­de ka­lıt­sal ola­rak ge­çer v e 19

BİR ÇINARIN ŞAHİTLİĞİ

Saatin tik takları mıydı zamanın geçmesine neden olan yoksa tenimizi üşüten yağmur muydu toprağı yavaş yavaş çamura dönüştürüp peşinden sürükleyen? Belki de yüzümüzde beliren çizgilerdir bize zamanı hatırlatan. Hepimiz otobüsü kaçırmışızdır işte bir daha bir daha bakarız o zaman saatimize acaba kaçırmak mıdır işin özü?   Bizim mahalle her zamanki rutinine isteksizce uyuyordu, Bakkal S…. pek umursamazca her sabah açıyordu ekmek teknesini ya da M…… Amca ekmeği hızlı hızlı yüzlerce derece sıcağa sürerken hep aynı bakış vardı. Bu rutine sıkılmadan katlanabilen tek biri vardı ki gelin size onu biraz anlatayım. O ki mütevazi ve bir o kadar da eğilmiş kollarına rağmen hala dimdik ayakta durabilen şahit olduklarına karşı aşırı soğukkanlı aynı zamanda gerçek bir şahit bir gözlemci... Yalnız mıydı derseniz kendi çapında dostları vardı. Lakin yorgundu bunu her halinden anlayabiliyordum. Memur A….’in oğlu mezun olup mahalleden ayrılınca da o vardı Kasap K….’ın afacan oğlu düşe kalka bisikle